numara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
numara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Alabalık Nasıl ve nerede yakalanır? Alabalık yakalama teknikleri.

ALABALIK

Alabalık Nasıl ve nerede yakalanır? Alabalık yakalama teknikleri.



Su sıcaklığının oldukça düşük olduğu dağ derelerinden orta irtifalı platolarda yer alan suyu serin göllere kadar birçok farklı merada yayılım gösteren türlerin geneli için kullanılan bir isimdir alabalık. Esasen alabalıkgiller olarak tanımlanan türler, tüm dünyada benzer özellikli alttürler ve farklı habitatlarda yaşayarak genetik açıdan birbirine izole olmuş nasyonlar hesaba katıldığında, net olarak tür dağılımı ve ayırımı yapılamamış populasyonları barındırmaktadır.
Bu çetrefilli durumu bir örnekle dile getirmem gerekirse aynı coğrafyada yaşayan bir alabalık türünün aynı bölgedeki iki farklı su kolunda yaşayan ancak birbirleri ile karışarak cinsel teması mümkün olamamış iki farklı popupasyonu arasında tamamen farklı türler gibi algılanmalarına neden olacak düzeyde renk ve desen çeşitlenmeleri gözlemlenebilir. Bu örnek tam tersi yönde, aynı su kolunda birbiriyle yanyana yaşayan ve aralarında fark yokmuşçasına birbirine benzeyen iki farklı tür şeklinde de verilebilir ki her iki örnekleme de söz konusu alabalıklar olduğunda karşılığı bulunabilecek geçerliliktedir. Bu çerçeveden hareket edersek; zaten temel vücut yapıları ve görünümleri yönünden birbirlerine oldukça benzeyen alabalık türleri, öncelikle sahip oldukları renk ve desen kompozisyonları ölçüsünde tasnif edilmeye çalışılır. Bu ise yukarıda verdiğim iki örnekte olduğu gibi bazı coğrafyalarda birbirine aşırı benzer farklı türlerin ya da birbirinden olabildiğince farklılaşmış ama aynı türe giren lokal toplulukların ayırdında tek başına yetersiz kalabilen bir yöntemdir.

Alabalıklar olanca güzelliklerine karşılık bulundukları habitatın başat yırtıcılarıdır. Yaşadıkları yüksek rakımlı ve soğuk tatlı su havzalarına harici organik katkıların kıtlığından dolayı tür çeşitliliği birkaç türden ibaret olan kırılgan yaşam alanlarında hayat sürerler. Ancak bu zor çevre koşullarında hayatta kalacak biçimde evrildiklerinden en küçük yaşamsal katkıyı en üst düzeyde faydaya dönüştürmenin yolunu çok iyi öğrenmişlerdir. Geç sonbahar ile erken ilkbahar arasındaki kış döneminde kar altında kalan kıyı dokusu alabalıkların en önemli besin grubunu oluşturan karasal orijinli böcek varlığının da zafiyete uğramasına neden olur. Ancak yine bu dönemde sualtında metamorfozunu tamamlamaya gayret eden onlarca tür eklembacaklı larvası, sağlıklı bir merada alabalıklara gereken nitelikli kışlık besini sağlamaya yetecek seviyededir. Besinlerinin önemli bir miktarını bu böcek gruplarının uzun ömürlü sucul larvaları ve sulak alana bağlı yaşayan kısa ömürlü erginleri üzerinden sağlayan alabalıklar, oldukça tenha akarsu meralarında varlık gösteren belirli sayıdaki kabuklu organizmayla birkaç yumuşakçayı da günlük mönüsünün çeşnisi olarak değerlendirebilir. Alabalıklarla aynı ortamda yaşayan golyanlar (ot balıkları Phoxinus phoxinus) gibi küçük türlerde yine bu güzel yırtıcıların diyetine dahil olurlar. Özetle alabalıklar yaşam alanlarının sunduğu her türlü yem olanağını olabildiğince etkin şekilde kullanarak bu zorlu ve çetin çevrede hayatta kalmayı başarırlar. Alabalıklar göçücü karakterde balıklar olmalarına karşın her tür bu göçü kendi türsel alışkanlıkları ve gereksinimleri ölçüsünde gerçekleştirir. Bazı türler üremek gayesiyle tatlı suların yukarı havzalarına kadar ilerlerken denizden izole bazı topluluklar gerek üreme, gerekse beslenme sahalarını aynı havza içerinde geçirebilirler. Göç dönemleri ve süreleri yine yaşadıkları çevrenin iklimsel özelliklerine koşut şekilde değişiklikler gösterebilir.
Ülkemizde tespiti yapılan ve dağılımı izlenen alabalık türlerinin alttür düzeyinde ve bölgesel uyarlanmalar çerçevesinde bazı ekotiplerinin ayırdı oldukça zor ve ihtilaflı durumdadır. Gelişen teknoloji ve enstrümantal araştırma teknikleri sayesinde farklı ya da aynı olduğu düşünülen alabalık topluluklarının genetik olarak incelenerek müspet tür ayırımının yapılabilmesi çok yakın bir gelecekte mümkün olacaktır. Bu yüzden alabalık başlığı altında sadece varlığı netlik kazanmış olan türlerimize değinmekle yetineceğim. Ülkemiz coğrafyasında varlık gösteren alabalıklar Salmo cinsine bağlı türlerden olup, mevcudiyetleri bu türlerin birkaç alttürü ve farklı ekotipleri olarak özetlenebilir. Cümle içerisinde kolay sınıflandırmak için bu türlerin hepsini alabalık olarak anabileceğimiz gibi türe indirgenmiş özel isimleriyle de ifade etmemiz olasıdır. Şimdi de örneklenebilmiş alabalık türlerimize özet açıklamaları eşliğinde sırayla değineyim:

DAĞ ALASI




Genel olarak sırt kısmında esmer tonlu kahverengi, yanlarda açık kahverengi hâkî, karın bölgesinde ise açık sarı-bej veya beyaza yakın bir renklenme sergiler. Vücutlarının yanlarında balığın yaşına ve yer aldığı meraya göre belirli değişimler göstermekle birlikte beyaz hale içinde büyüklü küçüklü kırmızı lekeler bulunmasından dolayı "kırmızı benek" ve "mercan" olarak da anılırlar. Yüksek rakımlı dağ dereleri ve yaylalardaki küçük çaylarda yaşarlar. Bazı genç dağ alalarının vücut yanlarında esmer tonlu, belli belirsiz, dikine oval şeritlerde görülebilir.

ANADOLU (Türk) ALASI




Sarımtırak açık zeytin yeşili gövde rengi üzerinde gelişi güzel serpiştirilmişçesine vücut geneline dağılmış koyu mor, bordo, siyah ve belli belirsiz koyu hâkî lekeler yer alır. Baş bölgesiyle solungaç yarığı arasında -gözün ön kısmından başlayarak gerisinde sona eren- koyu tonlu kısmen silik yatay bir bant görülebilir. Vücudun genelinde olduğu gibi sırt yüzgeci üzerinde de çilli bir desen vardır ve diğer yüzgeçler genel olarak sarımtırak yeşil tonlara sahip olup beneksizdirler. Bazı Anadolu alalarında gövdeye hakim olan çilli desenin altından vücudu enine şekilde bölen 3-4 adet geniş, esmer tonlu ancak belli belirsiz bant görülebilir. Bunun dışında daha çok genç bireylerde gördüğüm şekliyle vücut geneli sarı-beyaz tek düze bir zemin rengi üzerinde -belli belirsiz- çilli de olabilir. Bu alabalıklar iç Anadolu bölgesi ve doğu Anadolu bölgesinde yer alan yüksek rakımlı platoların dereleri ve çaylarında dağılım gösterirler. 2004 yılından bugüne yinelediğim üzere; Anadolu alabalıklarına dair endemizm çalışmaları eşliğinde bu türe ait doğal populasyonların hızla geliştirilmesi ve doğal yaşam alanlarının kültür balıkçılığı işletmelerine kapatılarak, haricî alabalık türlerine karşı özenle korunması gereklidir.

GÖL ALASI




Vücut geneli gri tonlamalı, sarımtırak açık yeşil renktedir. Yanal çizginin üzerinde daha yoğun görülmek suretiyle vücut genelinde gelişi güzel yer alan irice koyu gri-siyah benekler yer alır. Dünyada sadece Abant yöresindeki göletlerde dağılım gösteren bu alabalık yurdumuzun en kıymetli endemik türlerindendir. Yaşadığı yere ithafen "Abant alası" olarak da anıldığı olur. Yaşam alanlarının gerek beşeri faaliyetler sonucu kirletilmesi ve gerekse yeni türlerce hızla istila edilmesi yanında niteliksiz rezerv yönetimi göl alasına ait doğal populasyonların kapsamlı şekilde desteklenerek geliştirilmesini gerekli kılmaktadır.

DENİZ ALASI




Deniz alalarımız yaşamlarını tatlı su ve deniz arasında beslenme ve üreme amacıyla düzenli göçler yaparak sürdürürler. Yumurtadan çıkarak gençlik dönemini geçirdiği dere ve çaylarda tıpkı dağ alasının sahip olduğu renk ve desen özelliklerine benzeyen bir görünüme sahiptirler. Erginleşerek denize geçtikleri dönemde vücut rengi yavaş yavaş gümüşi beyaza dönüşür. Bu renk dönüşümü esnasında vücudun sırt kısmında yoğunlaşan lekeler koyulaşarak sayıları bir hayli azalır. Ancak deniz alasının birkaç ekotipi -yaşam döngüsünün önemli bir bölümünü teşkil eden- göç alışkanlığındaki farklılıklardan dolayı yetişkin döneminde de genç bireylerde rastladığımız renk ve desen özelliklerini aynen koruyabilmektedir. Orta ve doğu Karadeniz havzasında bulunan akarsularda ve Karadeniz kıyısında -bugün için- oldukça seyrek bir dağılım gösterirler. Yıllar boyu sürdürdüğümüz niteliksiz ve uzgörüsüz havza/rezerv yönetimimiz bugün yok olma eşiğindeki doğal deniz alası populasyonların daha fazla zaman yitirmeden kapsamlı şekilde desteklenerek geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır.

GÖKKUŞAĞI ALABALIĞI




Sofralık tüketime sunulmak amacıyla yetiştirilmek üzere ülkemize getirilmiş olan haricî alabalık türlerindendir. Alabalık yetiştiriciliğinin yoğun olarak yapıldığı akarsularda zaman içerisinde varlık gösteren ve bu suların bağlı olduğu diğer su yollarını da kullanarak birçok tatlı su havzasına dağılabilen bir balıktır. Gökkuşağı alabalıkları adlarına ilham veren hoş bir renklenme sergilerler. Sırt kısmında sarımtırak açık kahverengi tonu yanlarda yer yer eflatuna dönen mavi parıltılı, pembemsi bir kuşakla sınırlanır. Karın bölgesi sarı-bej renkli olup pembemsi kuşağın üstünde ve altında yoğunlaşmak suretiyle vücudun ve yüzgeçlerin tamamı koyu gri-siyah küçük beneklerle kaplıdır. Beneklerin sayısı ve yoğunluğu

bireyden bireye değişiklik gösterebilir. Suyu soğuk ve hızlı akan çaylardan orta irtifalı ovalarda akan suyu daha ılık ve nispeten ağır akışlı nehirlerle göllere kadar bir çok farklı coğrafyaya dağılmış yüksek adaptasyonlu bir türdür. Gökkuşağı alabalığının doğal yaşam alanlarındaysa yaz mevsiminde dahi su sıcaklığı 12°C dolayında seyreder. Ancak daha sıcak sularda da kolaylıkla yaşayabildiği bilinmektedir. Bazı yetiştiriciler sofralık boya gelmiş olan gökkuşağı alabalıklarını kademeli olarak deniz suyuna ve iklimine alıştırarak burada semirtirler. Denizde büyütülmüş olan bu gökkuşağı alabalıklarında deniz alalarında değindiğime benzer bir yapısal değişim meydana gelir. Belli ölçüde vücut formları ve belirgin şekilde renkleri değişerek som balığını (somon) andıran bir yapıya kavuşurlar. Bu görünüme kavuşmuş gökkuşağı alabalıkları bazen bir çeşit sahtekârlıkla somon adı altında pazarlanırlar.

Birçok oltacı tuhaf şekilde bu türün insanlar tarafından ortaya çıkarıldığını ve kendi başına üreme yeteneği olmadığını sanmakta, doğruluğuna inandığı bu bilgiyi ilgili ortamlarda da paylaşmaktadır. Muhtemelen bu tip ifadeler meseleye vakıf olmadığı halde bu konuda ahkâm kesmeyi seven birkaç kişi tarafından yayılarak müspet bir tespitmişçesine birçok yerde söylenir, bizler tarafından bile duyulur olmuştur. Özetle:; Gökkuşağı alabalıkları doğal bir tür olduğu gibi sadece bizim yerli balıklarımızdan biri değildir. Bu türü yalnız üretme çiftliklerinde görüyor olmamız bunların insanlar tarafından geliştirilen sonradan çıkma ve kısır türler olduğu şeklinde yorumlanmamalıdır. Gökkuşağı alabalıkları gereken ısıyı, yeterli besini ve müsait çevre koşullarını bulduğu her ortamda hızla büyüyerek, cinsel olgunluğa erişebilir, türsel ihtiyaçlarına uygun sıcaklık kondisyonları altında da doğal yollarla üreyerek elbette çoğalabilir.

Yerli türlerimizi göz önünde bulundurduğumuzda alabalıkların yaşadıkları çevrede yırtıcı türler oldukları görülür. Ancak bu durum onların oldukça nazik ve her türden çevresel etkiye doğrudan reaksiyon gösterecek kadar hassas canlılar oldukları gerçeğini gizlememelidir. Yakın geçmişe kadar uygun rakımlı ve düşük sıcaklığa sahip tüm akarsularımızda birçok alabalık türü ve ekotipi varlık gösterirken yapılan barajların ve diğer beşeri yapıların su yollarını kesmesi, alabalıklar için yaşamsal öneme sahip üreme göçlerine imkân tanıyacak (şekilde çalışan/çalıştırılan) balık geçitlerinin hep ihmal edilmiş olması, bilinçsiz ve kontrolsüz yetiştiricilik işletmelerinin çoğu deneysel çalışmalar kapsamında getirdiği yeni türler ve hastalıklar, hızla azalan orman dokusuyla artan erozyon ve dolayısıyla taşınan karasal malzemeyle bulanıklaşarak bozulan akarsu yatakları gibi bir çırpıda sayılabilecek daha birçok faktör alabalıklarımızın doğal populasyonlarını bir hayli zayıflatmış, sadece belirli ve korunmuş bölgelerde varlık gösterebilmelerine neden olmuştur. Bu yüzden alabalıkların halen doğal yaşamlarını sürdürerek populasyon tesis edebildiği alanların korunmasında, tatlı su kaynaklarının ve kıyı dokusunun her türlü kirleticiden ari tutulmasında -sorumlu olta balıkçıları olarak- en üst seviyede hassasiyet göstermeliyiz.
Kanaatimce balık avı konusunda merakı olanlarla değil, alabalığın değerini bilen ve saygı gösterebilenlerle alabalık avına gitmeye gayret etmeli, bu balığın yaşadığı -ekolojik açıdan çok kırılgan olabilen- müstesna meraları ulu orta anmak yerine çevre duyarlılığı ve oltacılık adabı konusunda belirli yetkinliğe ulaşmış olanlarımızla paylaşmaya özen göstermeliyiz. Yine bu korumacı tutumun devamı olarak "amatör balıkçılığı düzenleyen resmî tebliğ"in alabalıklarla ilgili uygulamalarına hassasiyetle riayet etmek biz oltacılar için öncelik taşımalıdır.


YEMLER

Canlı Yemler Toprak solucanı, kanatlı karınca, saz kelebeği, küçük çekirge gibi bilumum sinek ve böcek, ot balığı
Yapay Yemler Sucul ve karasal orijinli sinek ve böcek taklidi uçurma yemleri, no.0-no.3 döner kaşıklar (spinner), 5-18 gr arası yalpa kaşıkları, 15-50 mm. arası sahte balıklar (voblerler)